9 Ekim 2011 Pazar

23.41

bazen o kadar çok sıkılıyorum ki kendimi zorla uyutmaya çalışıyorum. önceden ne yapıyordum diye düşünüyorum aklıma gelmiyor. silinmiş gitmiş gibi öncesi. bazen mideme o kadar çok kramp giriyor ki başaramayacağımı düşünüyorum. yani en basit bir kuvvet sorusunu yanlış çözerken nasıl bir mühendis olabilirim. bazen fazla düşündüğümü düşünüyorum. sonuçta çok az zamanım var ve düşünmek yerine mutlu olarak geçirmek istiyorum.
şu an yaşadığım hayata alternatif milyonlarca hayal kurabilirim. daha basit, küçük, bisiklet sürebildiğim yerlerde geçen güzel yaşamlar. belki biraz daha bisiklet sürebilseydim 130 kişilik dersin ortasında birden nefesimin kesildiğini düşünüp kendi içimde panik atak geçirmezdim.

26 Ekim 2010 Salı

metrobüsü hamam kıvamına getiren şoföre selam ederim

merhaba, ben başı ağırlığının 10katına çıkmış halde sürünerek okula gitmeye çalışan kız. aynı anda 40derece sıcaklıktaki metrobüste deli gibi öksürmekten, ciğerlerini metrobüsün ortasına çıkaran kız da benim. okuldaki labaratuvar dersi için ilk haftadan hocasının sözünü dinleyip önlük alan tek kişi de ben oluyorum. ciğerlerinden kurtulmanın hafifliğiyle okula gelip, hiç bir iş yapmayan lab eşini, dersin ortasında azarlayan insan da benim. sınavlar başlarken hasta olmayı başarıp, derslere giremeyen o alnından öpülesi insan kim, tahmin et bakalım. ayrıca daha düğme dikemezken, dikiş makinesi kullanabileceği gibi bir hayale kapılan zat-ı muhterem de ben oluyorum. yoksa zatı şahane mi. emin değilim. sevgilisinin doğum gününün haftasonuna denk geldiğini görünce sevinen, sonra aynı haftasonu günün tam ortasında hayvan gibi bir sınavı olduğunu öğrenen şanslı numaraaaa reklamlardan sonra açıklanacak sayın seyircileeer! okulda insanlar kaynaşıp, saçma sapan etkinlikler için heycanlanırken içinde ufacık bir kıpırtı bile hissetmeden 1 aydır okula gidip gelen, oyuncu yerine seyirci modundaki insanım. bir kaç haftadır sinan çetinle film gibideyim, o heycanlı müzik çalarken kapı açılıyor ve arkasında kimsenin olmadığını görüyorum sanki. işin ilginç yanı, bu durumun artık hayal kırıklığı yaratmaması. hayır, fazla dramatize ettim. sadece, hormonlarım saçmalamışken üstüne ağır bir şekilde grip olan ve bu süre zarfında 'imoşınıl eating' kavramının dibine vurmuş biriyim. şimdi ise salı akşamı ritüelimi gerçekleştirip, osmanı izleyip ağlamayı planlıyorum. yün atletinizi giyip sağlıcakla kalın.adios

19 Eylül 2010 Pazar

tam kapıyı çalacağın anda vazgeçmek gibi

bir gün beni paranoyam yiyip bitirecek. ya da kararsızlığım. ikisinden biri. hayır ikisi birden. evet bunu 7698579 kez söylemiş olabilirim ama bu böyle. değiştiremiyorum.değiştirmiycem. iyi. sıkıldım. sıkıldıkça beynim karıncalaşıyor. düşüncelerim bulanıklaşıyor. üşüyorum. çoraplarım çok uzakta. uyumak istiyorum. gözlerim kapanmıyor. ha iyiyim, sadece sıkıldıkça beynim..bunu demiştim. öyle işte.

2 Eylül 2010 Perşembe

dinleyecek bir şey bulamadım, ondan oldu hep.

dişim ağrıyor. aslında herşeyin nasıl başladığını düşündüm de dişimin ağrıması ortalara bi yere denk geliyor sanırım. maçı kazandık diye çok sevindim diye mi oluyor. bilmiyorum. gene eski düşünce sistemime dönüyorum. hoş değil. aslında hepsinin kendi saçma kafa yapım ve kuruntum yüzünden olduğuna inanmak istiyorum. adaçayının içinde yüzen limona bakıyorum. beynim durmuş, düşünemiyorum. boğazım kaşınıyor. sanırım herşey yağmurlu 1 eylül sabahı ıslak saçlarla dışarı çıkmamla başladı. hayır hasta olmamı ona bağlamıycam, sebebi tamamen farklı. sadece banka banka dolaşıp, noterin sigara ve kağıt para karışık kokusunu içime çekerek iyi bir başlangıç yapmadım sanırım. gece de rahat uyuyamamıştım tabi ama o kadar geriye gitmiycem. sonra eve geldim ve başladı. sanırım şu sırayla;
üşüyen ayaklar
çizilen 500daysofsummer cdsi
merak etmem
çizilen cdyi izleme çabamın başarısızlıkla sona ermesi
bilgisayardan driving lessonsı sildiğimi farketmem
merakın ufak da olsa hayal kırıklığıyla sonlanması
bencil olduğumu düşünmem
bi kaç gün uyumak istemem
stresle geçen 105 dakika
tasomun kırılması
bir hafta diye düşündüğüm zamanın 11gün olduğunun farkına varmam
iyice huysuzlaşmam
akabinde boğazımın kaşınması
hapşurmaya başlamam
dişimin garip bir şekilde ağrımaya başlaması
çayın fazla sıcak olması
nokta
ne bileyim böyle garip şeyler işte. aslında tamamen benim huysuzluğum ve kendimi aşağı çekme çabam gibi. salak mıyım ben. evet. mutluyum çünkü. incir çekirdeğini doldurmayacak şeylerle beynimi dolduruyorum bak. hem böyle yapınca daha kolay hasta oluyorum. kendi dengesiz düşünmem. artık hayatımdaki yeni şeyler için heyecanlanmaya başlasam güzel olucak gibi. bazı şeyler olmayınca olmuyor çünkü. rakamlara çok takılıyorum. kafamı takmayı bırakmalıyım. bir de artık söylemek istediğim şeyleri 40 kez düşünmeden, çat diye söyleyebilme yeteneğimin geri gelmesini istiyorum. uyuyunca geçer bence. uyuyunca herşey geçer.

23 Haziran 2010 Çarşamba

go sılovli'ye hiç ısınamamıştım zaten.

bazen merak ediyorum. çekirdeklerini ağzımda tutarak kaç tane kayısı yiyebilirim. bazen sıkılıyorum. çok. neyşınıl enthım işe yaramıyor. ben de pançap et e veding'e geçtim o yüzden. o içimi daha çok kemiriyor. ağzımda iki tane kayısı çekirdeği var. gidip mutfaktan başka kayısı almaya üşeniyorum. bu yüzden deneyin sonunu getiremeyeceğim. gene üşengeçliğimin kurbanı oldum. çok mucizevi bir şey oldu. annem düşüncelerimle yaydığım sessiz çığlıkları duymuş olacak ki kayısı getirdi. çekirdeklerini koymam için kase de getirmiş. ağzımı kase yerine kullandığımı söylemeyi unuttum. çenem yoruldu. buna daha fazla devam edemeyeceğim. bıraktım isveçli bilim adamları uğraşsın. ışınlanmayı ben bulucam ama. bi de instant mesicing aparatlarından üç boyutlu cisim göndermeyi. hala burda ne saçmaladığımı bilmiyorum. emin olduğum tek bir şey var, thom söylemeye devam ederse beynimin yerine gelmeyeceği. şikayetçi miyim? ofkoğznat.

28 Mayıs 2010 Cuma

bilinçaltım çok garip bir yer.

rüyamda itüye giriyodum he. içim hala huzursuzdu ama. içim şimdi huzursuz değil gerçi. ama rüyamda istediğim yerde olmama rağmen huzursuzdu. listelerde adımı göremediğim içindi sanırım. sonra hazırlık binasının yeşil kapısındaki listede adımı 22inci sırada gördüm. nefes aldım. uyandım. bi de ben kep atmak istemiyorum. hava çok sıcak uf.

a fine frenzy- electric twist dinleyin dinlettirin.

26 Mayıs 2010 Çarşamba

dondurma çubuğu çiğnemek ftw

şimdi yatsam yarın öğlene kadar uyurum mesela. uykum olmasından değil yatağımın yumuşaklığını çok seviyorum ve yapmam gereken başka işler var. he bir de şu an dinlediğim albüm yüzünden tam anlamıyla kafamın içinde filler zıplıyormuş gibi hissediyorum. onun daha güzel bir söyleniş tarzı vardı da gönlüm elvermedi şimdi burda yazmaya. bunu da neden yazdığımı bilmiyorum zaten. sanırım ağzımdaki dondurma çubuğunu çiğnemekten sıkıldım ve tahta tadı çok garip geliyor. he bir de içeri gidip yeniden ders çalışmaya başlamak çok zor. uf çubuk kırıldı. dilimi çubukla bastırıp ayna karşısında bademciklerimi mi görmeye çalışsam. belki bademciklerim çok hoşuma gider ve sırf bademcik ameliyatı yapabilmek için doktor olmaya karar veririm. bu gidişle hitit üniverstesinde bile tıp kazanamam o ayrı. hitit üniversitesinde herşey tek bir odadaymış diyolar. yemekhane, yatakhane, derslik, dekanın odası, labratuar hepsi bir arada. aman geç kaldım derdi yokmuş hiç. deney diye de pamukta fasuyle yetiştirtiyorlarmış. yoksa labaratuvar diye mi yazılıyordu. hiç öğrenemedim doğrusunu. hitit üniversitesi diye bi yer var mı lan.